İmam Gazali’den Devlet Başkanlarına Öğütler

Hüccetü’l-İslam Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ahmed el- Gazali et- Tusi, 450 (1058) yılında İran’ın Horasan bölgesinde Tus’ta (bugünkü Meşhed) dünyaya geldi. [1]

Gazali, 473’te (1080) Tuslu bir grup genç ile birlikte Nişabur’a giderek buradaki Nizamiye Medresesi’ne girdi. Sıkı geçen bir öğrenim süresince; Şafii fıkhı, hukuk ekolleri arasındaki tartışma teknikleri(hilaf), cedel, akaid ile fıkhın kaynakları ve mantık alanlarında parlak bir âlim olarak yetişerek bütün bu disiplinlerde sağlam bir temel kazanmıştır.[2]

Gazali’nin yaşadığı devir, Abbasi devletinin zayıflamaya başladığı ve bunun sonucu olarak birçok İslam devletinin ortaya çıktığı bir
devre rastlar.[3] İslam coğrafyası, Şii ve Sünni halifelikler olmak üzere iki kutba ayrılmış; buna dayalı olarak da pek çok siyasi oluşum teşekkül etmiştir. Bu dönem, çeşitli mezhep ve akımların çarpıştığı ve ölümle sonuçlanan siyasi olayların gerçekleştiği bir ortamdır.[4] Gazali’nin yaşadığı dönemde siyasi durum açısından, Bâtınilik ve Haçlı seferleri siyasi otoriteyi meşgul eden başlıca iki sorun olmuştur. Gazali de ilmi çalışmalarıyla siyasi otoriteden yana tavır takınmıştır.

Nizamiye Medresesinde yetişen Gazali, kılıç ve askerin kazanamadığı zaferi, kalemiyle elde etmeye çalışmış ve Bâtıniliğin yayılmasını büyük oranda engellemiştir.[5] Gazali, İslam âlimleri arasında en çok eser veren ve bilim ile düşünce tarihinin en verimli müellifleri arasında yer alır. Dört yüz civarında eser bıraktığı, eserlerinin sayfa sayısını hayatının günlerine bölünce, gün başına ortalama on altı sayfa gibi hayret verici bir rakam bulduğunu iddia edenler vardır.[6]

Yaşanılan devrin siyasi coğrafyasından etkilenmemek mümkün değildir. Muhtemeldir ki Gazali’nin çok yönlü bir şahsiyet olarak yetişmesinde yaşadığı devir etkili olmuştur. Belli dönemlerde siyasi güç tarafından Bâtıniliğe karşı fikri mücadele içinde olmuş ve bundan dolayı siyasi otoriteyle sürekli ilişki halinde bulunarak çeşitli ilmi faaliyetlerde bulunmuştur. Gazali, Tuğrul Bey (1037–1063)’in saltanatı sırasında doğmuş; Sultan Alparslan ( 1065– 1072), Melikşah (1072–1092) ve Berkyaruk (1094- 1104) döneminde yaşamış, Gıyaseddin Ebu Şuca Muhammed ( 1104–1117) devrinde ise vefat etmiştir.[7]

Devlet Başkanına Öğütler kitabı, İmam Gazali tarafından Selçuklu Sultanı Melikşah’ın oğlu Sultan Muhammed Tabar’a hitaben yazılmıştır. Kitap, iman ve siyaset olarak 2 ana bölümden oluşmaktadır. Ele alınan konular hikâye, misal ve nükteler ile bezenerek yöneticilere nasihat edilmiştir. Bu nasihatlerin etki etmesi için idarecinin kalbinde öncelikle iman nurunun olması gerektiği aksi takdirde tesir etmeyeceği yazar tarafından belirtilmiştir.

İmam Gazali, verdiği öğütlerin ardından sürekli olarak uygun bir ayet ve hadis ekleme ihtiyacı hissetmiştir. Yer yer ihtilaflı ve çelişkili görülebilecek ayet ve hadisleri ifade etmiştir. Örneğin sultana hitap ettiği bir bölümde;

“Şunu kesin olarak bil ki, Allah (c.c) insanlar içinden iki grubu seçkin yaratmıştır: Bunlar, peygamberler ve devlet adamlarıdır. Allah (c.c) peygamberleri, kullara, Yüce Allah’a nasıl kulluk yapacaklarını öğretmek ve O’nu tanıma yolunu açıklamak için göndermiştir. ‘Hakkı ayakta tutan sultanlar (yöneticiler) yeryüzünde Allah’ın (c.c) gölgesidir.[8]” Sahih olmadığı üzerine mutabık kalınan bu hadisi İmam Gazali, -İbnü’l Mukaffa ve Maverdi de olduğu gibi- kendi görüşünü destekleme uğruna bu hadisi kullanmıştır. Kitabın bir başka kısmında geçen “Dünyada iki şey insanı bozar: birincisi otorite ve iktidar, ikincisi ise dünya malı” sözünden hareketle “o zaman üstün kişi nasıl olunacak?” sorusu aradaki çelişkiyi ortaya çıkaracaktır.

Adalet vurgusu

Kitap, başından sonuna kadar okunduğunda Gazali’nin sürekli olarak adalet kavramına vurgu yaptığını görürüz. Bunun, Abbasi Devleti’nin çöküşü ile Selçuklu Devleti’nin yükselişi arasında ortaya çıkan kaotik ortamdan kaynaklandığı düşünülebilir. Örneğin;

  • Başkanın bir günlük adil yönetimi, yetmiş yıllık ibadetten daha üstündür. Hadis
  • “Devlet yönetimi çetin bir iştir. Devlet adamları, kendilerine, adaleti nasıl gerçekleştireceklerini öğretmeleri ve bu ağır yükü hafifletmeleri için din âlimlerini yakın tutmadıkça sağlıklı bir yönetimi gerçekleştiremezler.”
  • Başkan kâfir de olsa, halkına zülüm yapmadıkça idareciliği bakidir. Hadis
  • Allah nasıl olmuş da Mecusilere dört bin yıl boyunca dünyanın iktidarını vermiştir? diye sorulsa; çünkü onlar, adaletle yönetmişler, asla zulüm yapmamışlardır.
  • İnsanların Yüce Allah’a en sevimlisi ve en yakın olanı, adaletli liderdir. O’nun en çok buğz ettiği ve (dergâh-ı izzetinden) uzak tuttuğu kişi de zalim liderdir[9]. Hadis
  • “Şunu biliniz ki, sizinle Allah (c.c) arasında olan şeylerin affedilmesi mümkündür. İnsanlara zulüm olan işlere gelince, Allah (c.c) onun hakkını kıyamete kadar sizden kaldırmaz. Bunun tehlikesi çok büyüktür. Adaletli ve insaflı sultanlardan başkası bu büyük tehlikeden emin olamaz. Adaletin ve insafın kıymeti o zaman bilinir.”
  • Unutma! Adalet ve insaf, iman ağacının dalları ve meyveleridir.
  • İslam filozofları: “Dinin bekası başkanla, başkanın bekası askerle, askerin bekası mali güçle mümkün olur. Aynı şekilde mali güç, ülkenin bayındır olmasıyla, ülkenin bayındır olması da, adil yönetimle olur.”
  • İbnü’l Mukaffa şöyle demiştir: “Hint krallarının o kadar çok kitabı vardı ki, fillerle taşınırdı. Bir gün bilgelerine bu kitapların özetini çıkarmalarını emrettiler. Âlimler, toplandılar ve kitapları şu dört sözle özetlediler:

1. söz krallar içindi: Adalet

2. söz halk içindi: İtaat,

3. söz nefis içindi: Acıkmadan yememek

4. söz insan içindi: Nefsi görmemek ve dikkate almamak

Empati yapmak

Filozoflar şöyle demiştir: “Başkan bazı zamanlar, mutfağa giderek, yemek pişirmeli ve servis yapmalıdır. Sofraya gelen yemek, mutfakta çekilen zahmetler sonunda sofraya gelmektedir. Tabii bu zahmetten sofradakilerin hiç haberi olmamaktadır. Ocağın yüksek sıcağını sadece ateşin karşısındaki bilir. Başkan sadece yemek hazırlığı için bile olsa bu kadar zahmet çekildiğinden habersiz olursa, halkını zor ve çetin işlere sokmaktan çekinmez.” Ast-üst ilişkilerinde büyük problemlere yol açan konulardan biri de, karşıki kişinin nasıl çalıştığını, yaşadığı zorluklarının neler olduğunu bilmemekten kaynaklanır. Bir satış yöneticisinin salt masa başında proje üretip uygulamaya geçirmesi ve bunun sonucunda kalıcı başarı sağlaması tesadüfî olur. Bu projenin uygulama alanı olan saha ve bunun uygulayıcısı olan satış elemanının durumunu görmeden, yaşadıklarını hissetmeden verilecek karar süreç yönetimi ve astların çalışmasına ciddi zararlar verebilir. Sahaya inip havayı teneffüs etmeli, gereken önlem ve tedbirleri öngörerek projeyi uygulamak gerekir.

Yöneticide bulunması gereken dört nitelik

1. Mayalarında alçaklık olan kimseleri ülkeden çıkarmak… Çalışan ve yönetici düzgün bir karaktere sahip olmalı. Kişi ve kuruma ihanet edebilecek (bilgi sızdırma, bilgiyi kurum ile paylaşmama gibi vs.) bir karaktere sahip çalışanların güven ortamına zarar vermesini engellemek için ekipten ayırmak gerekir.

2. Akıllı, sanatkâr ve yetenekli insanları kendine yakın tutup, ülkeyi bayındır duruma getirmek. Liyakat esasına göre yardımcıları seçerek iş yapma kültürü oluşturmak. Yeni bir yapı kurma ve bina inşa etmede sadece akıllı kişilere değil, kişilerin estetik bakış açısına ve alanında tecrübe birikimine sahip olması da elzemdir.

3. Kalbinde dünya sevgisi bulunmayan yaşlı kimsenin düşünce ve görüşünü dikkate almak… Maddi menfaat beklentisi olmayan, tarafsız akil adamlara/danışmanlara kurumlarda yer verilmeli ve bu kişilerin nasihatleri dinlenmeli. Bu şekilde doğru ve eleştirel bir bakış açısıyla yanlış yapılan davranışlar giderilmiş olur.

4. Kötü sözlü ve kötü işlerle uğraşan kimselerin sözlerine kulak vermemek.

Organizasyonda süreklilik

Devlet başkanı kendisinden önceki başkanların yollarını takip etmeli, onların yaptıkları güzel ve iyi işleri o da yapmalıdır. Çünkü onların ömürleri daha uzun, tecrübeleri daha çoktu ve onlar iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırmışlardı. Günümüz iş hayatında sıkça karşılaştığımız, yeni gelen yöneticilerin sıfırdan bir yapı kurmaya ve eski yapılanları tamamen etkisiz olarak görmeye/göstermeye çalışmasıdır. Göreve başladığında her şeyin fotoğrafını çekip geçen zaman dilimi içerisinde kendi yaptığı icraatların fotoğrafı ile mukayese eden belediye başkanları, başhekimler vs. en somut örneklerdir. Her yöneticinin kendine has bir yönetim tarzı olmalı. Ancak hâlihazırda yapılan olumlu işleri göz ardı etmek, “her şeyi ben bilirimci” tutum kurumsal yapılara ciddi zararlar verir. Geçmişe takılıp kalmamalı ama geçmişte yapılan olumlu-olumsuz işleri göz önünde bulundurarak bir yol haritası hazırlamalı.

Marka yönetimi

Rum Devlet Başkanı; “Bu dünyada, hayırlı faaliyet göstermekten, temiz bir isimden ve iyi bir şöhretten daha üstün bir şey yoktur. Çünkü bu gibi meziyetler sahibini daima hayırla yâd ettirir.” İsmin duyulduğunda kişilerde esenlik oluşturması, güzel duygular hissettirip olumlu çağrışımlar yapması günümüz marka yöneticilerin en önemli vazifeleri arasında yer alır. Bunun için ilk adım, doğru ve kaliteli bir ürün ve hizmet sunmak gerek. Maverdi’nin Siyaset Sanatı kitabında geçen “Çocuk dünyaya geldiği zaman ona yapılacak en güzel, en iyi ilk şey ona güzel bir isim, hoş bir künye vermektir. Çünkü güzel bir isim, ilk işitilmesi ile birlikte insan ruhunda yer eder. Yüce Allah, kendisini güzel isimlerle çağırmalarını ve yüce sıfatlarla tavsif etmelerini vacip kılmış ve kullarına böyle emretmiştir.” ifadesini de bu çerçevede yorumlayabiliriz.  Belirlenecek ismin; ürünü ve hizmeti tanıtan, akılda kalıcı, söylemesi basit, duyulduğunda zihninde çağrışımlar yapan, toplumun dinamikleri ile örtüşen yapıda olması önem arz etmektedir.

Ast-üst ilişkileri

Filozoflar; “hükümdarın halkıyla olan durumu, bahçesinde tertemiz bir suyun aktığı bahçıvanın, bahçesiyle olan durumu gibidir. Bahçıvan bahçesini gereğince ekip biçer ve sularsa bahçe ürün verir, meyveleri nefis olur ve o fakirlikten korkmaz. Hükümdar da iyi çalışır ve halkın durumunu iyi kontrol ederse, halkı da ona itaat eder.” Yönetim alanında başarılı ve verimli çalışmanın en önemli unsurlarından biri çalışan ve yönetici arasındaki iletişimdir. Bir yönetici ne kadar vizyoner ve çalışkan olursa olsun, bunları çalışanlarına aktarma ve anlatmada başarılı olamıyorsa ya da astlar anlamıyorsa hiçbir anlamı olmaz. Doğru iletişim doğru eylemi getirir. Yöneticinin söz ve davranışı ile astına karşı saygılı ve hoşgörülü olursa astın da bu yaklaşıma tepkisiz kalması düşünülemez. Etkin bir yönetimde, iki tarafın birbirini net biçimde anlaması ve bunu samimi duygularla davranışa dökmesi gerekir.

Uzun ömürlü yönetim

Rum Kralı Kayser, adil hükümdar Nuşirevan’a bir mektup yazdı ve şöyle dedi: “iktidarın bekası nasıl sağlanır?” Nuşiveran ona şu cevabı yazdı: “Ben hakkında bilgi sahibi olmadan bir işe girmem. Bir işe giriştiğim zaman onu tamamlamaya çalışırım. Korku veya menfaat için o işi yapmaktan vazgeçmem. Bir şeyi emrettiğim zaman onu değiştirmem.” Nuşirevan’ın cümlelerini günümüz yöneticileri için cümlelere dökelim.

  • Yönetici, bilgi sahibi olmalı. Astları kadar uzmanlık derecesinde bilgi sahibi olmasa da genel çerçeve çizme ve yol haritası hazırlamada bir perspektif tutacak kadar bilgi ve birikime sahip olmalı.
  • Yönetici, kararlı olmalı ve başladığı işi sonuna kadar götürmeli. (işe başlama konusu ayrıca düşünülmeli. Başlangıç öncesinde konuları ayrıntılı olarak hesap edip hareket etmeli)
  • Yönetici, cesur olmalı. İnandığı proje uğruna, dışarıdan gelebilecek olumsuz düşünce ve davranış karşısında dik durmalı. Eğer üst yönetimden gelen bir eylem ise bu, yapılan işi karşı tarafı ikna ederek sunmalı. Aksi takdirde, verilen görevi yapan sıradan bir çalışan konumuna düşmesi kaçınılmazdır.
  • Yönetici, söz ve davranışının arkasında durmalı.

Yardımcı seçimi

Allah-u Teâlâ, Hz. Musa’nın şöyle dediğini haber verir: “Bana ailemden bir vezir ver, kardeşim Harun’u. Onun sayesinde arkamı kuvvetlendir. Ve onu işime ortak kıl.”

  • Peygamber bile olsan yardımcıya muhtaçsın. Tek başına her işi yapmaya kalkışma.
  • Kendi ailesinden yardımcıyı talep etmesinden, güven unsurunun yardımcı seçiminde gerekli olduğunu öğreniyoruz.
  • Sahih kaynaklarda ifade edildiği üzere Hz. Musa kekeme olduğundan insanlara, hitabı güzel kardeşi Harun’u vezir olarak istemesinden, yöneticilerin işi kendisinden daha iyi yapabilecek kişilere alan açmalarını anlıyoruz.
  • “İşime ortak kıl” ifadesinden yönetici, liyakatli ve güvenilir olan ve performansı yüksek kişilere yönetimde söz hakkı vermelidir.

[1] Çağrıcı, Mustafa, Gazali Mad. D_A. C.XIII.,s. 489.

[2] Çağrıcı, Mustafa, a.g.e., s.490.

[3] Uğur, Ahmet, İmam Gazali’nin Yaşadığı Devir, Kayseri, 1988, s.4.

[4] Ocak, Ahmet, Selçukluların Dini Siyaseti(1040- 1092), İstanbul, 2002, s. 384.

[5] Ocak, a.g.e, s. 236.

[6] Orman, Sabri, Gazali, İnsan Yay. İst.1986, s. 53.

[7] Uğur, a.g.e. s.5.

[8] Bezzâr, Müsned, No: 1590; Suyutî, Câmiu’s-Sağîr, No: 4815- 4817; el-Müttakî, Kenzu’l-Ummâl, No: 14580-14584; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, No: 8998.

[9] Ebu Ya’la, el-Müsned, No: 1003; el-Müttakî, Kenzu’l-Ummâl, No:14608.

3 Yorum

  1. Göktendüşenelma

    Melih Bey, bu güzel yazı için teşekkürler:)
    Filozoflar şöyle demiştir: “Başkan bazı zamanlar, mutfağa giderek, yemek pişirmeli ve servis yapmalıdır. Sofraya gelen yemek, mutfakta çekilen zahmetler sonunda sofraya gelmektedir. Tabii bu zahmetten sofradakilerin hiç haberi olmamaktadır. Ocağın yüksek sıcağını sadece ateşin karşısındaki bilir. Başkan sadece yemek hazırlığı için bile olsa bu kadar zahmet çekildiğinden habersiz olursa, halkını zor ve çetin işlere sokmaktan çekinmez.”
    Çok güzel bunlara değinmeniz 🙂

  2. Halil Colak

    Cok güzel yazmisiniz…
    Kim bilir Imam gazalinin kitapinda daha neler neler yazili…
    Bu kitapi mutlaka alacagim ve okuyacagim insahllah

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir