Tarih boyunca birçok devlete ev sahipliği yapan İsfahan, Safevî Dönemi’nde başkent yapılmış. Çok sayıda tarihi eserlere sahip olan şehir, kültür ve sanat alanındaki birikimi ile de dikkat çekiyor. İsfahan, çölün ortasında bir serap misali misafirlerinin hoşça vakit geçirmesini sağlıyor adeta. Kandil Dergisi’nin Nisan ayındaki yazımda, İsfahan’ın tarihi arka planı, Dünya Miras Listesi’ne alınan ve Unesco tarafından koruma altına alınan dünyanın en büyük meydanlarından İmam Humeyni Meydanı, İmam Camii, Ali Gapu Sarayı ve Chehel Sotoon Sarayı üzerine gözlemlerimi aktarmıştım. Tek bir yazıya sığdırılamayacak kadar tarihsel esere sahip olan İsfahan’daki gözlemleri paylaşmaya devam edeyim.
33 Gözlü Köprü (Siosepol)
İsfahan’ın içinden geçen ve şehri ikiye bölen Zayende Nehri’nin üzerinde altı köprü var. 1602 yılında yapılan ve Farsça “33 Sütunlu Köprü” anlamına gelen Siosepol, 300 metre uzunluğunda ve 14 metre genişliğinde olup, şehrin en ünlü mimari yapılarındandır. Şehrin önemli simgelerinden biri olan Siosepol’un ayaklarında yer alan çayhaneler, neşeli insan kalabalıkları ile dolup taşıyor. Büyülü atmosfer içerisinde, sohbet eşliğinde nargile keyfi yapmak en büyük eğlencelerden biri oluyor. Estetik tasarımı ve canlı görünümü ile Siosepol, Diyarbakır’da bulunan “On Gözlü Köprü”den daha etkileyici gözüküyor.
Dört bahçe (Chahar Bagh)
Chahar Bagh (Dört bahçe) caddesi, Barselona’daki “La Rambla”ya benziyor. Etrafı ağaçlar ile çevrilmiş, ortasında yürüyüş için ayrılmış genişçe bir yol… Zayende Nehri’nin üzerindeki Siosepol Köprüsü’nden başlayıp 3-3,5 km kadar şehrin kuzeyine uzanıyor. Akşamları, insan kalabalığı ile daha renkli bir şekle bürünüyor.
Şeyh Lütfullah Camii (Sheikh Lotfollah Mosque)
Meydanın doğu köşesinde bulunan Şeyh Lütfullah Camii, I. Şah Abbas tarafından Lübnanlı İslam âlimi ve kayınpederi Şeyh Lütfullah için yaptırılmış. İlk yapıldığında camii olarak değil; dini sohbet, ders ve kişisel ibadet amacıyla kullanımı düşünüldüğünden minare yapılmamış, sonradan da ilave edilmemiş. Yapı itibariyle, İmam Camii’nden daha sade bir tasarıma sahip.
İmam Meydanı’nın dış tarafında, dikdörtgen şeklinde kapalı bir pazar var. Canınız alışveriş yapmaktan sıkıldığında iç avlunun sakin ve huzurlu ortamına kendinizi atabilir, rahat nefes alabilirsiniz.
İmam Meydanı’nın bitimine doğru yürüdüğünüzde sizleri başka bir pazar yeri karşılıyor: Gayt Gaysariye. Burasının da üstü kapalı. Çok farklı baharat çeşitleri, fars kilim ve halıları, cam ürünleri, seramikler, ipekler, el işlemeleri, antikalar, farklı tarzda minyatürler, gümüş ve altın eşyalar ve diğer yerel sanat ürünlerini satın alabilirsiniz. Ve dikkat edin, dolaşırken kaybolabilirsiniz.
Sallanan Minareler (Manar Jonban)
Kaladin Mahallesi’nde, 14. yüzyılda yaşamış Ebu Abdullah adlı bir dervişin türbesi yer alıyor. Burada bulunan minareler, bir mühendislik hatası nedeniyle sallanıyor. Saat 5’i geçtiğinden kapılar kapanmıştı, dışarıdan fotoğraf almakla yetindim. Yıkılmadan sallanan minareleri başka yerde göremeyeceğiniz için erken vakitte buraya gelip, İsfahan’ın turistik eserini görmenizi tavsiye ederim.
Hasht Behesht Sarayı (Eight Paradises)
Safevî Dönemi’nde Şah Süleyman tarafından 1669 yılında yaptırılan Hasht Behesht, “Cennetin Giriş Kapısı” anlamını taşır. Sarayın dört köşesinde, alt ve üst katta olmak üzere sekiz tane balkonu var. Çevresinde büyükçe bir bahçe ve havuzu bulunan sarayın revakları estetik bir tasarımla dekore edilmiş.
Ateş Tapınağı (Fire Temple)
Şehir merkezinden 8 km uzaklıkta Mecusilerden kalan ateş tapınağı bulunuyor. Şuan aktif değil, hem ibadet hem de başka tapınaklar arasında haberleşme için kullanılıyormuş vakti zamanında. Dağa tırmanmadan, aşağıdan bakmakla yetindim.
Resmî taksilerden ziyade korsan taksiler daha çok kullanılıyor şehir içinde. Bir saate yakın taksiyle gittik, ödediğimiz ücret sadece iki buçuk dolar karşılığı İran parası idi. Darısı İstanbul’umuza…
Atigh Camii
Ateş tapınağı ziyaretinden sonra soluğu Atigh Camii’nde aldık. Selçuklulardan kalma bir eser… Mimarisi ile diğer camilerden farkını gösteriyor… İran camilerinin geleneksel Osmanlı mimarisinden farklı bir yapısı var. Osmanlı camilerinde kapalı alan daha büyük iken, İran mimarisinde camilerin iç avluları daha büyük ve ibadet için kullanılıyor. İran camileri, bütün yapıyı kaplayacak şekilde çiniyle bezenmiş. Osmanlı’da ise çoğunlukla içyapıda çini kullanılır.
Dikkatlerden kaçmayan bir konu ise, namaz kılarken herkesin önüne bir taş koyması ve üzerine secde etmesi. Genelde kare şeklindeki bu taşların, Hz. Ali’nin türbesinden alınan topraktan yapıldığına inanıyorlar.
Tarih ve kültür gezisinden hoşlanan seyyahların ilgilisini çekebilecek bir şehir İsfahan. İnsanın içini huzurla kaplayan bu şehri gezmek için biran evvel seyahat programınızı ayarlayın.
NOT: Bu yazı Kandil Dergisi, Nisan 2012 sayısında yayımlanmıştır.