Mehmed Akif’in Hayatı, Seciyesi ve Sanatı

Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı 2011 yılını “Mehmet Akif Yılı” ilan etti. Dil ve Edebiyat Derneği Gençlik Komisyonu olarak, Mehmed Akif’in hayatı, eserleri ve temsil ettiği insan modelini geniş kitlelere anlatan çalışmalar için harekete geçtik. Akif’i anlama ve anlatmanın, güzel ve değerli bir çaba olduğuna inanıyoruz. Bu ayki yazımda, Akif’in 33 yıl boyunca yanında bulunan Mithat Cemal Kuntay’ın Timaş Yayınlarından çıkan “Mehmed Akif” başlıklı kitabından aldığım notları ve görüşlerimi paylaşacağım. Şunu baştan ifade etmeliyim ki; Akif’i anlamak için tek bir kitabı okumak yeterli değildir, bunu bir adım olarak düşünüp, değişik kalemlerin yazdığı en az bir düzine kitap okunması gerektiğine inanıyorum. Öne çıkardığım alt başlıklar çerçevesinde Akif’i anla(t)maya az da olsa katkı sağlamayı amaçlıyorum.

Akif kimdir?

Asıl adı, Ragîf’dir. Bu kelime ebcet sayısı ile 1290 ediyor. Bu sayede Babası Tahir Efendi, çocuğunun hangi tarihte doğduğunu insanların unutmayacağını düşünüyordu. Fakat oğlunun ebediyetini ebcede emanet eden Tahir Efendi’ye hayatın bir muzipliği oldu: Ragîf’i herkes “Akif”in yanlış telaffuzu sandı ve mekteplerde Ragîf’i “Akif” diye çağırdılar. Çevrenin kişi üzerindeki etkilerinden birini (!) genç yaşta yaşamıştır Akif.

Kuntay’ın ifadesiyle Akif; Boğaziçinde yüzme yarışını kazanan, Çatalca’da güreşen, Veli efendi çayırında adım atlayan, “Mütenebbî”yi, “İbnülfarız”ı, Kur’an’ı ezbere bilen,  Hersek Müftüsü Fehmi Hoca ile “İlm-i Ensab[1]” konuşan, Dağıstanlı Halis Hoca ile “Kitab’ül Kamil”i hasbıhal eden, Musa Kazım Hoca ile Bedrettin’in “Varidat”ını okuyan, Halkalı mektebinin bahçesinde “istiskai batn”a uğrayan ineklerin karnından “trocart[2]”la su alan, “Aruz”un orkestrasyonunu yapan ve Nısfiye[3] üflüyen bir şahsiyettir.

Dik Duruşu

Kuntay’ın ifadesiyle; “Dalkavukluk etmeyen adam gördüm, fakat dalkavukluktan hoşlanmayan adam görmedim; bunun bir müstesnası vardır: Akif.

En çok beğendiği fıkralardan biri dalkavukluk ile ilgiliydi: “Dalkavuğuna efendisi çok sövermiş. Bunu gören biri, Dalkavuğa kızmış: “Yahu, sen ne hissiz adamsın” demiş, “herif sana ağız dolusu sövüyor da aldırmıyorsun.” Buna cevaben Dalkavuk: “Ne diye kızacakmışım” demiş, “adamcağız bana parasıyla sövüyor.”

Tevazusu

Akif, yüzüne karşı beğenilmekten, övgü ile söz edilmesinden daima rahatsız olurdu. Akif’in tevazu davranışına somut bir örnek: “Biz de şair miyiz? Binlerce eser oku, yüzlercesinin tesirinde kal, sonra yazdığın çorbaya, sıkılma ‘eserimdir’ de. “Eserlerimi beğendikleri zaman hüzün duyuyorum, memleketin edebiyatı o hale gelmeliydi ki beni beğenmemeliydiler” sözü Akif’in bu hasletini apaçık göstermektedir.

Ahde vefâsı

Günümüzde içi boşaltılan kavramların başında gelen “sözünde durma” mertliği Akif’te çok açık görülüyor… Bir gün kötü hava şartlarından dolayı yollar kapalı, deniz ulaşımı da zar zor yapılıyormuş. Akif, Beylerbeyi’nden Beşiktaş’a vapur ile gelir. Ardından araçlar çalışmadığı için yürüyerek Çapa’ya gelir. Ama arkadaşı gelmez. Akif’e neden böyle yaptığı sorulduğuna şöyle der:

“Gelmemem için kar, tipi kâfi değil; vefat etmem lazımdı. Çünkü geleceğim diye söz vermiştim.”Meşin bir kordonlu bir saati vardı. Kendi, verdiği sözü bu saatle tutar; karşıkinin beş dakika geç kaldığını bu saatle ispat ederdi ve bu saatin yanlış olduğunu söyleyemezdiniz: Çünkü saat Yeni Camii’ne ayarlanmıştı.

Baytar mektebindeyken sınıf arkadaşı Hasan Efendi’yle Akif o kadar iyi bir dosttular ki birbirlerine şöyle söz veriyorlardı. İleride çoluk çocuk sahibi olurlarsa, ölenin çocuklarına kalan bakacaktı. Yıllar sonra Hasan Efendi ölünce 3 çocuğuna Akif bakar. Mektepte verdiği sözü hala unutmayan bir çocuktur Akif. Masal tadında bir his uyandıran bu ibretlik olaydan alacağımız dersler olsa gerek.

Dostluğu

“Akif’in yanındaysanız onun fikrinde olduğunuzu unutmayacaktınız; bu, teneffüsü güçleştiren bir havaydı. Onun dostları vardı ve Onun yanından hepsi muazzezdiler. Dostluğu çok pahalı bir mal gibi mahrumiyetlere katlanılarak elde edilirdi. Bunun izahatı vardı: Akif’in sevdikleri o kadar az ve sevgisi o kadar çoktu ki bu muhabbetin birkaç kişiye inhisar etmesinden dostlarının aldığı gurur, onun kendi kanaatini dostunun paylaşmak istemesinden çıkan sevimsiz mecburiyetin tatsızlığını azaltıyordu.Mademki onunla dosttunuz, onun gibi düşünecektiniz; onun kızdığı şeye kızacaktınız; onun sevdiği şey sizin için de sevimli olacaktı.”

Akif’in Eshab’dan sonra en sevdiği adam Babanzade Ahmet Naim’dir. Akif, ona 42 sene hürmet etti ve Naim öldüğü gün “Evim barkım yıkıldı, altında kaldım.” diyecektir. Babanzade Ahmet Naim, (1872-1935) Darul fünun’da müderristi. Akif, Naim için “kafası gâvur, kalbi Müslüman bir adam” demiştir.Bugün Akif, Edirnekapı Mezarlığı’nda, Naim’in yanında yatmaktadır. Vasiyet etmemiştir ama Naim’i o kadar seviyor ki, bu sevgi vakıa kuvvetinde bir vasiyetti ve Fuat Şemsi onu Naim’in yanına koydurdu.

Sanatı

Akif, aruzun Mimar Sinan’ıdır. Sinan’ın Şehzade Camii, çıraklık; Süleymaniye, kalfalık; Selimiye ustalık eseri olduğu gibi Akif’in de birinci Safahat, kendi sanatında yola çıkması, ikinciden beşinciye kadar olan Safahat, sanatında yürümesi, altıncı Safahat, sanatının dağ başına varmasıdır.

Türkçe sevgisi

Güzel Türkçenin üstüne titrer ve güzel Türkçeye dokunanlara garazdır. Dininden sonra dili gelir. Kendisi Arnavut olan Akif’in bu düşünce ve duruşunu iyi şekilde inceleyip günümüzde sıklıkla tartışılan ana dil tartışmalarının çözümüne katkı sağlayacağına inanıyorum.

İman’ın sesi

Müspet ilimlerini yakından bilerek, Akif’in iman ettiği bir Avrupa medeniyeti vardı. Bu medeniyet mütarekede 13 Türk askerini uykuda öldürdü ve Akif, medeniyete sövdü; bu küfür, bir imanın, yıkılırken çıkardığı sestir: “Medeniyet denilen tek kişi kalmış canavar.”

Kitap okuma tarzı

Kişinin kendine uygun bir kitap okuma metodu geliştirmesi gerek. Akif; kitabı önce toptan, sonra tenkit ederek okur, sonraki okuyuşta intihaplarını yapardı: az eseri çok okurdu.

Şair tanımı

“Tabiatı bir kitap gibi açıp okuyabiliyor musun, doğrudan doğruya tabiatı? O zaman şairsin.”

İstiklal Marşı

İstiklal Marşı’nı Büyük Millet Meclisinde Maarif Vekili Hamdullah Suphi, ayakta dinleyen milletvekillerinin ısrarları sonucunda 4 defa okumuştur.

İstanbul’da gazeteler manda isterken, Akif’in göğsü, bir gün Ankara’da yazacağı İstiklal Marşı ile doluydu. Marşın sesini Ankara’da buldu.

Hastalığında Mithat Cemal, Akif’e sorar:

“Bu şiiri niçin Safahat’a koymadın?”  El-cevap:  “O, benim değil, memleketimindir.”

İstiklal Marşı kabul edildiğinde ortak kanaat şudur: İstiklal Marşı güzeldir; ancak bu şiirden daha güzel bir şey var ki o da İstiklal Marşı’nın yazana yakışmasıdır.

Gençlere öğütleri

“İsterseniz istediğiniz adam olursunuz.” İsterseniz, yani çalışırsanız demektir.

Damadı Ömer Rıza’ya, Akif şöyle demiş: “Kur’an tercümesinden memnun değilim. Beni tatmin etmeyen şey başkasını nasıl tatmin eder!” Kur’an tercümesi Akif’in gözünde bir türlü bitmiyordu.“Tercüme bitti ama” diyordu, “tashihi bitmedi; bakalım o mu benden evvel bitecek, ben mi ondan evvel.” Yapılan işte tatmin olma kişinin önce kendisinde başlamalı. Kalitesine inandığımız ürün ve eserimize iç sesimizin ikna etmeliyiz. Bu, kolay kolay yanılmaz. Aksi takdirde başkasına ne faydalı olabilir ne de bir ışık tutabiliriz.

Ispartalı Hakkı, bir gün “Bu şiirler bu zamanda ayıptır, Akif Beyefendi.” diyor ve sahici edebiyatı görmek için Fransızca öğrenmesini Akif’e tavsiye ediyor. Akif önce kızıyor, 2 gün sonra elinde Fransızca kitaplar ile başlıyor çalışmaya. 7 yıl içinde azmederek Fransızcasını ileri seviyeye taşıyor. Buradan kendimize sabırlı çalışma ve nasihatlere kulak vermemiz gerektiği dersini çıkarabiliriz.

Geç meşhur oldu. Ortaya çıkmak için beklemeyi bildi. Otuz sene kendini aradı. Otuz yaşında ölseydi edebiyatta Akif diye biri yoktu. Akif’ten sabırlı olmayı, üretkenliği ve inancı kaybetmeden çalışmayı örnek almalıyız.

Son Sözler:

Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam!

Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!


[1] Peygamberin ashabının ve Arap şairleri ile meşhur adamlarının soylarını anlatan bir ilim.

[2] Vücuttan sıvı boşaltmak için kullanılan kalın iğne.

[3] Bir çeşit kısa ney.

NOT: Bu yazı Kandil Dergisi, Mart 2011 sayısında yayımlanmıştır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir