Bu yazıda, İbnu’l-Mukaffa’nın dergah yayınlarından çıkan İslam Siyaset Üslubu kitabı ele alınacaktır. Önce İbnu’l-Mukaffa hakkında bilgi verilecek ardından kitapta bahsi edilen konular günümüz bakış açısıyla yönetime uyarlanacaktır.
Abdullah İbnü’l-Mukaffa’nın doğum tarihi kesin olarak tespit edilmemekle birlikte 724 yılında İran’ın Firuzabad kasabasında dünyaya geldiği ve Basra valisi Süfyan ile aralarında oluşan kişisel husumetten dolayı 36 yaşındayken Basra’da öldürüldüğü tahmin ediliyor. Babası, Dadaveyh Emevilerinin ünlü Irak genel valisi Haccac b. Yusuf’un vergi tahsildarlığını yapmış; bu görevini kötüye kullandığından dolayı kendisine işkence yapılırken eli sakat kaldığından eli çolak anlamına gelen “mukaffa” lakabı verilmiş. Bu yüzden oğluna da İbnü’l- Mukaffa yani eli kuruyanın oğlu denilmiş. Babası ömrünün sonuna kadar Mecusi dini üzerinde yaşadığından Abdullah İbnü’l-Mukaffa’nın da ilk eğitimini Cur şehrinde Mecusi geleneği üzerine alması muhtemeldir.
İbnü’l-Mukaffa, çocukluk dönemini Basra’nın zengin kültür ortamında geçirir. Bürokrasi mesleğindeki geleceğini garantiye almak amacıyla zamanın gereği olan Arapçayı öğrenmesi için babası, oğlunun Basra’daki ünlü ediplerden dersler almasını sağlar. Bu dönemde zengin ve canlı bir kültür merkezi olan Basra, dini ilimler kadar felsefi fikirlerin de harmanlandığı bir yerdir. Bu ortam, İbnü’l-Mukaffa’nın edebi ve fikri gelişimine katkıda bulunmuş ve tarihten felsefeye, ahlaktan mantığa, siyasetten edebiyata kadar geniş bir kültürel ve ilmi birikime sahip olmasını sağlamıştır. Aynı zamanda kendisini ait hissettiği güçlü bir İran siyasi geleneği ile Yunan-Hint kültür ve medeniyeti üzerine çalışmalar yapmıştır. Çok erken yaşta Yunan felsefi metinlerinin en ağırlarından olan Aristo’nun Mantık kitaplarına ilgi duyması ve bunları çevirebilecek bir yeterliliğe sahip olması onun ulaştığı bilgi ve birikim seviyesini göstermesi açısından güzel bir örnektir.
Çok küçük yaşlarından itibaren baba mesleği kâtiplikle işe başlayan İbnü’l Mukaffa, bir kâtipte olması gereken belagat, cömertlik, dostlarına olan sadakat, zarafet ve İrani asaleti ile İslami değerleri şahsında bütünleştirir. Emevilerin yıkılışı ve Abbasilerin kuruluş yıllarında yaşadığından dolayı Emevilerin yıkılış sebeplerini yaşayarak gözlemlemiş, yeni bir devletin kuruluşunda entelektüel sorumluluğunun bir sonucu olarak siyasi ve toplumsal hayata aktif olarak katılmış. Kelile ve Dimne, el-Müluk, Ayinname ve Aristo’nun Mantık kitaplarını tercüme etmiş. Dünyanın değişik bölgelerinde biriken tecrübeleri İslam siyasi düşüncesine katmaya çalışmış. Birçok müellifin görüşüne göre; eğer İbnü’l Mukaffa genç yaşta öldürülmeseydi, Abbasilerde vezirlik makamına yükselip birçok reforma imza atması muhtemeldi.
İbnü’l-Mukaffa, İslâm siyasî düşünce ve siyasetname geleneğinin ilk ürünlerini veren müelliflerden biridir. Bu açıdan aynı konuda daha sonra yazılan eserlerin üslup ve muhteviyatını doğrudan etkilemiştir. Bu eserde, İbnü’l-Mukaffa’nın bütün siyasî metinleri ve siyasî öğütleri bir araya getirilmiştir.
I. Kısım: El-Edebü’s-Sagîr (Bilgiyi ve bilimi özendiren, ahlaka ve siyasete dair öğütleri aktarılır.)
II. Kısım: El-Edebu’l-Kebîr (1. Sultan, 2. Dostlar). Sultan başlığı altında, siyaset ve yönetme sanatı ile yöneticilerle birliktelik ve yönetenlere karşı davranış kuralları, Dostlar başlığı altında ise iyi dost seçimi ve iyi davranış ilkelerini anlatmaktadır. Yönetim kademesinde bulunan kâtiplere, valilere ve emirlere seslenilmiştir.
III. Kısım: Risâletü’s-Sahâbe (Devlet Seçkinleri ve Reform) Abbasi hükümdarı Mansur’a hitaben yazılmış, ait olduğu dinin ve siyasi geleneğin sınırları dâhilinde mevcut durumu göz önünde bulundurup yeni kurulmakta olan devletin oluşumuna çözümler üreten bir siyasi deklarasyondur. Çağının meselelerine değinmesi, İslam siyaset düşünce tarihinin ilk siyasi metin ve ıslahatnamelerinden biri olması ile ayrı bir öneme sahiptir bu eser. Çöken Emevi Devleti örneğinden tarihsel ve sosyal analizle ideal bir yöneticinin ne yapması gerektiğini somut teklifler ile sunan eser, hem Batı hem de Doğulu araştırmacıların dikkatini çekmiştir.
IV. Kısım: Ed-dürretü’l-yetîme / Hikem (1. Ed-Düretttü’l-Yetîme /Eşsiz İnci, 2. Hikem / Hikmetler)
Toplumsal bir eylem olan siyaseti analiz etmeden önce, bu eylemin öznesi olan insanı doğru şekilde anlamak amacıyla ifade edilen cümleler günümüzdeki canlılığını korumaktadır.
Yazının bundan sonraki kısmında eserde bahsi edilen konular üzerinden günümüz yaşamına çıkarımlar yapılmıştır.
İnsanların ve ihtiyaçların amacı, dünya ve ahiret esenliğidir. Bunun sağlanmasına giden yol, sağlam akıldır. Aklın sağlıklı oluşunun göstergesi, işleri basiretle seçmek ve sonuçlarını görerek kararlılıkla uygulamaktır. İbnü’l-Mukaffa için “ilmi, aklından fazla olan bir adam” sözü söylenir… Bu sebeple de gereksiz işlere girip kötü biçimde öldürüldüğü rivayet edilir. Yapılacak işleri önem ve önceliklere göre sıralayıp sonuca gitmek, böylece faydasız işlerden uzak durmak, kişinin akıl seviyesinin göstergesidir. Aynı zamanda bu husus, günümüzde en çok tartışılan zaman yönetimi konusu üzerine, yöneticilerin basiretli hareket edip kararlılıkla sonuca gitmesinin bir yöntem olacağına ışık tutuyor.
Akıllı kişi, her gün ve gece ölümü öylesine çok hatırlamalıdır ki benliğini dizginleyebilsin ve tamahlarını denetleyebilsin. Sınırsız istek ve arzulara sahip olan insanoğlunun nefsine karşı durması sonraki hayat hakkında tefekkür etmesine bağlıdır. Öteki dünya inancı olmayan bireyleri barındıran günümüz toplumunda, bu sınırsız talepleri nasıl karşılayacağımız sorusu cevap beklemektedir.
Akıllı kişi, düşünce ve tutkunun (ihtirasın) birbirine düşman olduklarını, insanların doğasında düşünceyi geriye itme, tutkusunu önceleme özellikleri bulunduğunu bilmelidir, dolayısıyla buna karşı direnmeli, hep tutkusunu geriye itme, düşüncesini önceleme peşinde olmalıdır. Günümüz çalışma hayatında ihtirasların havada çarpıştığını görebiliyoruz. Kısa vadede olumlu sonuçlar sağlasa da uzun vadede düşünce ve ilmi ön planda tutma daha faydalı sonuçlar doğuracaktır. Bu arada şunu da belirtmekte fayda var… . İbnü’l-Mukaffa’nın ifade ettiği gibi, düşünceyi arka planda tutmak %100 insan doğasını yansıtmamaktadır ki bunu değiştirmek mümkün olabilsin.
Kendisini din konusunda insanlara önder gören kişi, davranış, kazanç, düşünce ve düzeltmekle işe başlamalıdır. Davranışıyla öğretim, konuşmayla (anlatmayla) öğretimden daha etkili olur. Kendisinin öğretmeni ve eğitmeni olan kişi, başkalarına öğretmenlik ve eğitmenlik yapandan daha çok saygı ve değere layıktır. Söz ile değil, eylemlerle başkalarını ikna edip eğitmek daha sahici olur. Bunlar arasında; çocuk, eş, koca, talebe, öğretmen ve çalışan gibi her kesimden kişiler olabilir. Kendi yetkinliklerini, sınırlarını bilen kişiler yaşadığı toplumda kendisine uygun bir çalışma alanını seçebilir. “Kabiliyetin neye elveriyorsa onu yap” sözünden ziyade davranış ile bunu başkalarına göstermek daha değerli bir öğretim metodudur.
İnsanları yönetmek büyük bir beladır. Yöneticinin 4 niteliği vardır ki bunlar, iktidarın dayandığı ve yaslandığı dayanakları ve olmazsa olmazlarıdır:
1. Adamlarını iyi seçme 2. Tam yetkilendirme 3. Sıkı takip/denetim 4. Sert ceza
Batılı yönetim guruların 20. yüzyılda yüzlerce kitap yazarak bizlere salık verdiği bu argümanlar İbnü’l-Mukaffa tarafından 8. yüzyılda, 4 maddede özetlenmiştir. Çalışanları doğru insanlardan seçmek, bu çalışanlarla yetki ve sorumluluğu paylaşmak, yapılan işleri sıkı bir şekilde takip etmek sonrasında da gerekiyorsa ceza mekanizmasını kullanmak. Yöneticilerimizin bir türlü anlamadığı son madde ile ilgili olarak bakın, İbnü’l-Mukaffa ne söylemiş. “Ceza; iyiye destek, kötüden kurtuluştur.”
Akıldan daha üstün bir değer yoktur. Danışmaktan daha yakın bir arkadaş olmaz. Her şeyin başı akıl sağlığı derlerdi büyüklerimiz. Geri kalan her şey bir nevi teferruat… Danışma-istişare, İslam medeniyetinin mayasında olan ancak günümüzde içi boşaltılan bir kavram olarak kullanılmaktadır. Yöneticilerimizde “Danışmanı tutar, söylediğini dinler gibi yapar, yine de bildiğimi okurum” algı ve düşüncesi maalesef had safhada. Terazinin öte tarafına da değinmek gerekir. Kendi kültürel ve tarihsel mirasını özümseyip günümüz gerçeklerine uygun söz ve davranışlarıyla yol gösteren kaç tane danışmanımız var? İki tarafın da eksik yanları üzerine düşünüp aksiyon almaktan geçiyor iş. Aslında İbnü’l-Mukaffa bunun cevabını kısmen veriyor. “Danışan, danışılandan daha iyi bir görüşte olsa bile tıpkı ateşteki alevin yağla artışı gibi, danışmanın görüşüyle kendi görüşünü zenginleştirmeli. Danışmana düşen; doğru düşüncesinden danışanı onaylamak, yaptığı yanlışı gördüğünde yumuşak davranmak, kuşku duyduğunda görüşünü değiştirmektir. İşte böylece, danışmaları düzgün sonuçlanır.”
Sultanın kapılarına, pek çok insan türü koşabilir. İyi, çağrılıdır; kötü, çağrısız atılgandır; edep sahibi, dilekte bulunur; edepsiz, fırsat hırsızıdır; güçlü, kendini savunur; zayıf, ezilir; iyi, ödül ister; kötü, imdat diler. Sultan iyi ile kötünün, bilgin ile cahilin, soylu ile soysuzun bulunma yeridir. Sultan yerine iktidar/yönetim kelimesini koyarak cümleleri tekrardan okuyabiliriz. Buradaki temel konu, adil yöneticinin iyi ile kötü, bilgin ile cahil, soylu ile soysuzun birbirinden ayrılmasını sağlamasıdır.
Babaların çocuklarına en değerli mirası; övgüyle anılmak, yararlı edep ve iyi dostlardır. Bu miras, hem bu dünya hem de öteki dünya için bir kazanç kaynağıdır. Öteki dünya kazancını bir kenarda tutalım ve bu dünya için kazancına bakalım(!) Bu miras, maddi gereçlerden (mal, mülk vs.) daha önemli ve kalıcıdır. Günümüz iş hayatı için yukarıda belirtilen 3 kelimeyi “kredi, dürüstlük ve çevre” şeklinde ifade edebiliriz. Piyasada olumlu bir isme sahip olmak kredi alarak iş yapmanızı kolaylaştıran bir unsurdur. Dürüstlük ise, karşıdaki kişinin size güvenini sağlar. Geniş bir çevre de, özellikle günümüz toplumunda ifade edilen “network’ün geniş olacak arkadaş” sözünün de bir çıktısı olarak, rahatlıkla iş yapmanıza olanak sağlar.
Denir ki: Üstündekine saygılı, altındakine yumuşak ol. Denklerine uyum göster. Bundan daha önemlisi de dostlarla uyumundur. Çünkü bu, üstündekilere saygı göstermenin onlara boyun eğmek için ve altındakine yumuşak olmanın hizmetlerini çekmek için olmadığına lehinde tanıklık eder.
İşlere girişenler, 6 şeye gereksinim duyarlar: Bilgi, sonuç, fırsat, yardımcılar, edep, çaba. Şunlar ayrılmaz ikililerdir… Düşünce ve edep, ayrılmaz ikilidir. Düşünce, edepsiz olgunlaşmaz; edep de düşüncesiz olgunlaşmaz. Yardımcılar ve fırsat, ayrılmaz ikilidir. Yardımcılar ancak fırsat durumunda yarar sağlar. Fırsat, ancak yardımcıların varlığıyla tamam olur. Başarı ve çaba, ayrılmaz ikilidir. Çaba, başarının kökenidir. Sonuç da, çabayla başarıya ulaşır.
Yönetici olduğunda, övülmeyi ve kendini övmeyi sevmekten ve insanların bunu öğrenmesinden sakın. Övülmeyi reddeden, övgün biridir. Övülmeyi kabul eden ayıplanır. Övgü, insanı kibre götürür. Kibir de nefret duygusu uyandırır karşıdaki kişide. Yönetim açısından bakıldığında, mütevazı bir duruş sergilemek, çalışanların gözünde kişiyi yücelten bir harekettir. Aslında bu haslet, insan olmanın temel unsurlarındandır. Ancak yaşadığımız dönemde bu hasleti üzerinde taşıyacak kişi sayısı az olduğundan “mütevazı duruş”a atfedilen değer yüksek bir seviyededir. Sadi Şirazi, konuyla ilgili şöyle der… “Olgun bir adamı dost edinmek isterseniz eleştirin. Basit bir adamı dost edinmek isterseniz methedin.” Övgünün peşinden koşmak, basitliktir.
Yöneticilikteki ihtiyacın, 3 niteliğe olsun: Rabbinin rızası; konumu senin üstündeyse, sultanın rızası; yönettiklerinin rızası. 3 niteliği, vazgeçmeyeceğin bir konumda tut. Mal ve anılmayı ise, vazgeçebileceğin konumda tut.
Kelam ve selamın sakın az olmasın; aşırı gülüş ve sevinç derecesine varmasın; çünkü biri kibirden, öteki akıl zayıflığındandır. Bir Çin atasözü der ki; “gülümsemeyi bilmeyen dükkân açmasın.” Yine çok bilinen bir söz vardır: Dili tatlı olanın, dostu çok olur. Yerinde konuşmak ve tebessüm etmek sadece iş hayatında değil, yaşantımızın her anına sirayet etmesi gereken hasletlerdendir.
Bilginlerin meclisinde olursan, onlar senin konuşmaktan çok dinlemeye arzulu olduğunu bilmelidir. Söylenen bir söz vardır: insanoğluna iki kulak, bir ağız verilmesinin sebebi, 2 dinleyip 1 konuşması içindir. İyi konuşmak gibi, iyi dinlemeyi de öğren. Konuşana sözünü bitirene kadar fırsat vermek, cevap vermeye yönelmemek, yüzünü ve gözünü konuşana çevirmek, söylediğini anlamak, iyi dinleme adabındandır. Âlim kişilerin yanında iyi bir dinleyici olup, öğrenilenleri başkaları ile paylaşmak kişiyi saygın bir yere taşır.
Bilge kişinin dediğini unutma: “Düşmanına karşı adalet, dostuna ise rıza hedefini güt.” Çünkü düşman kanıtla çarpacağın, yargıçlarla yeneceğin bir hasımdır. Dostla aranızdaki biricik yargıç ise, onun rızasıdır.
Bir iyilik ağacı dikip gerekli özeni gösterdikten sonra, onun büyüme ve gelişmesine de özen göstermekten geri kalma ki ilk özen yitip gitmesin. Günümüz iş dünyası terminolojisinde buna “Müşteri İlişkileri Yönetimi” (Customer Relationship-CRM) diyorlar. Gün geçtikçe kıymeti daha çok artan MİY konusu, sosyal medya (facebook, twitter, friendfeed vs.) araçların trend haline gelmesiyle işletmeler için hayati bir önem taşımaktadır. İbnü’l-Mukaffa’nın bu sözünü şöyle yorumlayabiliriz: Müşteri/çalışan ile bir kez temasa geçtikten sonraki iletişim sürecini iyi değerlendir. Aksi takdirde, o ilk dokunuş pek bir anlam ifade etmeyebilir.
Övgüye değer sabır, kişinin cildinin darbeye karşı dayanıklı, bacağın yürümeye, elin çalışmaya güç yetirir olması değildir. Bu nitelikler, eşeğin özellikleridir. Asıl övülen sabır, kişinin nefsine egemen, işlere dayanıklı, darlıkta metanetli, düşünce ve öfke sırasında yatışmasını bilen, tedbiri seçen, ihtiras ve tutkuyu terk eden, güzel sonucunu umduğu meşakkati küçümseyen, tutkularına ve arzularına sürekli direnen, basiretini kararlıca geçerli kılan kişinin sabrıdır.
Bil ki, nefret kaygıdır, sevgi güvendir. Susarak, sevgiyi çoğalt. Çünkü susmak, sevgiyi sana çekecektir. Konuştuğunda, güzelce konuş. Çünkü güzel konuşma, dostun sevgisini arttıracak, kincinin kinini sıyıracaktır. İbnü’Mukaffa sevgi ve güveni oluşturacak reçeteyi net bir şekilde ifade etmiş… Belirsizlik ve engeller ile çevrelenen günümüz çalışma hayatları ancak çalışma arkadaşlarının güven ve sevgisi ile aşılabilir.
Melih Torlak
* Bu yazı, daha önce terazi.biz sitesinde yayımlanmıştır.
Kaynaklar:
İbnü’l-Mukaffa. 2004. İslam Siyaset Üslubu. Dergah Yayınları.
Mustafa Demirci. 2005. Emevilerden Abbasilere Geçiş Sürecinin Bir Tanığı: Abdullah İbnü’l Mukaffa ve “Risaletü’s-Sahabesi”. D.E.U. İlahiyat Fakültesi Dergisi
Alp, Talha Hakan. Akıl, Bilgi ve Hikmet Üzerine. http://www.darulhikme.org.tr/default.asp?sf=yazar&haberid=530&ktg=17. 30.12.2010