3 günlük Urfa, Mardin ve Diyarbakır seyahatimin ikinci yazısı… Birinci yazıyı okumak isteyenleri buraya alalım.
24 Ekim 2010, Urfa… Sabah 06:30’da kalktım. Hazırlanıp 07:00’de kahvaltımı yaptım. 30 dakika sonra fotoğraf kameram ile sokağa çıkıp hızlıca çevreyi dolaştım. Kimsecikler yoktu ortalıkta. Bu haliyle bir başka güzeldi Urfa… Önce Ulu Camii’ye gittim. Tadilatta idi. Sanırım hemen hemen her ilin bir Ulu Camiisi var… Bursa, Diyarbakır, Urfa benim bildiğim yerler. 🙂 Ardından Halil İbrahim Camii ve Hz. İbrahim’in doğduğu mağara… Bediüzzaman Said Nursi’nin ilk gömüldüğü yer. Hepsi bir arada bulunuyor.Ardından Rızvaniye Camii (açık değildi) ve Halil-ür Rahman (Döşeme) Camii’ni ziyaret ettim. Ve Aynzeliha gölü… Kısaca kıssayı ifade etmek gerekirse; Nemrut tarafından Hz. İbrahim ateşe atıldı. Allah tarafından “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selamet ol” emri verildi. Ateş, su; odunlar, balık oldu. Hz. İbrahim sağ salim olarak bir gül bahçesinin içerisine düştü. Hz. İbrahim’in ateşe düştüğü yer Halil-ür Rahman Gölü’dür. Rivayete göre, Nemrut’un kızı Zeliha’da İbrahim’e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atmış ve düştüğü yerde Aynzeliha Gölü oluşmuştur. Bu iki göl (Halil-ür Rahman ve Aynzeliha) şehir merkezinin güney batısında yer alıyor ve her yıl milyonlarca kişi tarafından ziyaret ediliyor.
Gölün içinde yüzlerce balık var. 🙂
Ardından kalenin yanında yer alan Büyük ve Çift mağaralara tırmandım. 🙂 Büyük mağarada çalışan İbrahim Altun ile tanıştım.
Diğer Urfalılar gibi candan ve samimi idi. Sohbet eşliğinde çaylarımızı içtik. Birçok peygamberin bu şehre geldiğini, buranın medeniyet şehri olduğunu söyledi. Ayrıca İbrahim, gelen herkesin buradan memnun ayrıldığını ama yerel halkı küçük gördüklerini sözlerine ekledi. 🙂 Bir gün İstanbul’a geleceğini ancak şehirden korktuğunu ifade etti. Facebook da eklemek üzere sözleştikten sonra ayrıldım… İletişim, artık facebook üzerinden yürüyor. 🙂İnternet kafeye gittim. 17 yaşlarında bir kafe çalışanı ile sohbet ettik. “Ağbi, önyargı ile mi buraya geldiniz?” diye sordu ve genelde buranın PKK’lıların olduğu ve silahlı olarak dolaştığı bir yer gibi algılandığını söyledi. Böyle bir yargıya sahip olmadığımı, şehri çok beğendiğimi ifademi ettim. Şehrin olumsuz algılanması yöre halkı üzerinde ciddi bir rahatsızlık oluşturuyor.
Urfa’nın meşhur Haşimiye çarşısına gittim. Kahve, çay ve isot aldım. O sırada Şanlıurfa Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba geldi. Pazar sabahı, halkın arasında… Yanında bir koruması ile. Çok hoşuma gitti. Birkaç fotoğrafını çektim. Sonra Bakırcılar çarşısından cezve ve fincan takımı aldım. 🙂 Yürüyerek Gökçin Pastanesine gittim. Değerli büyüğüm Emel Öncel tarafından tavsiye edilen fıstıklı kadayıf ve fıstıklı baklava yedim. 🙂 Enfesti.Sonra Viranşehir arabalarına bindim. Bir teyze Mardin’e gideceğimi öğrenince tek kelime ile Mardin’i “tertemiz” olarak ifade etti. Kasımiye medresesini görmemi tavsiye etti. Yanımda Metin diye bir genç vardı. ÖSS’ye çalışıyordu. Kendisi Viranşehirli ama benim elimdeki dokümanları görünce bana sordu: “ Abi, Viranşehirde nereleri gezmek gerek?” 🙂 Viranşehir’e 4 km kala Eyüp Nebi’ye gidilen sapakta indim. Benzin istasyonunda çalışan Metin abi, çay ikram etti. Sohbet ettik. 🙂5 dakika soluklandıktan sonra Eyüp Nebi’ye gitmek için sapakta bekledim. 2 dakika sonra arabalı bir genç geldi ve durdu. O da Eyüp Nebi türbesinin yanında var olan işine gidiyordu. Adı Yusuf.16 km gittikten sonra türbeye ulaştık. Beni bıraktı, dönüşte de Viranşehir’e gidecekti. “Beni ara, seni alırım”, dedi. Tesadüfün böylesi 🙂 Urfa insanının güzel bir başka davranışını da tecrübe etmiş oldum 🙂 Yeri gelmişken söyleyeyim, Viranşehirliler ki Yusuf da bunlardan biri, kendilerine Urfalıyım demiyorlar.Eyüp Nebi’nin sırtını dayadığı ve ızdırabından çatlayan sabır taşını gördüm.Hz. Elyesa’nın türbesine gittim. Görevliden detaylı bilgiler aldım. Hz. Elyesa, Hz. Eyüp’ü görebilmek için yıllarca uğraşmış ancak yaşarken görmek nasip olmamış.
500 metrelik mesafede olan Hz. Eyüp’ün eşi Hz. Rahime’nin türbesine gittim. 3 türbe de ayrı yerdeydi.200 m2 lik bir alan içinde, yemyeşil ağaçlar ile çevrili bir mekan idi. Ruhuna fatiha okuduktan sonra Eyüp Nebi’nin türbesine gittim. Duvarlarda 5 tane özlü söz yazıyordu. Dışarıdan bakıldığında bir tek kabir görünüyordu. Meğerse görülen kabrin altına bir başka kabir daha varmış… Orada yatıyormuş Eyüp Peygamber. Bunu görmek ve bilmek iyi oldu. Dışarı çıkınca Yunus’u aradım. Hemen geldi araba ile. Ve beraberce Viranşehir’e gittik. Yolda kendisini daha yakından tanıma fırsatı buldum. 21 yaşında. Kendisini bildi bileli çalışıyormuş. Pazar tatili diye bir kavramı yok. Tam bir girişimci… Bu konuda ayrı bir yazı yazacağım. Saat 15:30’da Mardin Kızıltepe’ye giden dolmuşlara bıraktı beni. Macera kaldığı yerden devam ediyor. 🙂
1,5 saat sonra Kızıltepe’ye vardım. Oradan aktarma yaparak Mardin merkezine gittim. 30 dakika da merkeze ulaştım. Çanta sırtımda, başladım cadde boyu yürümeye. Sağ ve sol tarafta bulunan mekanların fotoğraflarını çektim. Saat 17:00’yi geçtiği için medreseler ve müzelere gidemedim. Planladığım Midyat’a gitme hayalim ise bir başka geziye kaldı. 🙂 Her türlü inancın hoşgörüyle bir arada yaşandığı tek yer olan Midyat’a en kısa zamanda bir tur ile gitmeyi düşünüyorum.Cumhuriyet meydanında yer alan müze ve Meryem ana kilisesini dışarıdan görebildim. Artuklu Üniversitesinin temel atma töreni için bir sonraki gün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, buraya gelecekti. Her yer temizlenmiş. 🙂Saat 18:00’de etrafı görmek için dışarı çıktım. Tarihi PTT binasını, bir sonraki gün açılacak olan Simit Sarayını -cumhurbaşkanı açılışa katılacağı için hummalı bir çalışma yapılıyordu-,Valilik Binasını, Sabancı müzesini -güler sabancı, babası için yaptırmış- gördüm. Halk, kahvelerde GS-FB maçını izliyordu. İstanbul’dan bu anlamda bir fark yok 🙂 Futbol, ülkemin her yerinde aynı değeri görüyor. Sokakta amcalar, yarın gelecek olan Cumhurbaşkanı hakkında konuşuyorlardı. Sonra 2 genç ile karşılaştım. 2 yıldır OSS sınavına giriyorlarmış ama yeterli puanı alamamışlar. Zayıf oldukları konular üzerine biraz daha fazla yüklenmelerini salık verdim.Mardin’in en meşhur lezzet mekanı Cercis Murat Konağı’na doğru yola koyuldum. Giriş kat rezerve edildiğinden beni üst kata davet ettiler. Sabancı ailesinden kimseler vardı aşağıda. Üst katta ise benden başka kimse yoktu.
Yaklaşık 2 saat kaldım orada. Yemekler törensel bir tarzda servis ediliyordu. 🙂 Meze + üzüm suyu + içli köfte + nar salatası + ova kavurma + irmikli dondurma + sumak şurub… Tek kelimeyle “mükemmel”. Yemeklerin lezzetinin yanında sunumu ve garsonların yiyecekler hakkında geniş bilgiye sahip olmalarını alt alta topladığımda mekana 10 üzerinden 10 puan veriyorum. 🙂 Birçok yazar, politikacı, şarkıcı ve diğer birçok meslekten ünlü kişilerin buraya geldiğini söyledi garson arkadaşlar. Mardin dışındaki ilk şubesi, bir süre önce İstanbul Suadiye’de açılmış ama buradaki lezzeti yakalayamadıklarını öğrendim. Ayrıca çalışanlar için yazılı kurallar olduğunu söylediler… Bunlardan biri, yemeğin yapıldığı yere kesinlikle garsonlar giremiyormuş.
Mehmet ve Yusuf… Yemek yerken bir yandan da hem mekan hem de Mardin hakkında bilgi aldım. Mekan sahibi Ebru Baybara Demir. 2001 yılında açmış. 2007’de yılın girişimcisi seçilmiş. Kocasının adı Fatih Demir. Aşiret çocuklarından birisiymiş. Birçok arazisi varmış bölgede. Her ikisi de insani manada çok iyilermiş. Çalışanların, patronlarına müthiş bağlılığını gördüm 🙂 Her ikisini de çok seviyorlar. İstanbul’daki patronların bu konuda Ebru ve Fatih Demir çiftinden öğrenecekleri çok şey var. 🙂
Yemeklerden aldığım lezzetin yanında işletme yönetimi üzerine güzel bir deneyim elde ettim. 🙂
Sonraki yazı Diyarbakır hakkında… Çok yakında. 🙂