Urfa gezisinden notlar

3 günlük Urfa, Mardin ve Diyarbakır seyahatimden aklımda kalan anıları sizlerle paylaşmak istiyorum.

23 Ekim 2010… Saat 05:00’de kalktım ve son hazırlıklarımı yaptım. Saat 06:00’da metro ile Atatürk Havaalanı’na gittim. 06:30’da havaalanındaydım. İlk kez iç hat uçuşu gerçekleştirecektim ve havaalanına girdikten sonra iç hatlara giden yolun uzun olduğunu ilk kez tecrübe ettim. Hızlıca yürüdüm. 06:40’da bilet işlemlerini yaptıracağım yere geldim. Görevli kadın, geç kaldığımı söyledi. (!)

Uçağın kalkış saati 07:05 idi. Hemen bir başka görevliyi arayarak durumu sordu. Sonra bana dönüp “hızlıca 103 numaralı kapıya koşmalısınız, dedi. Koşuşturdum 🙂  Güvenlik kontrolünde çok sıra olduğu için hızlı gidemiyordum. Malumunuz olduğu üzere metal aletlerin hepsini çıkarmanız gerekiyor. Geçerken kemer vs. araçları kontrolden geçirdim. Ardından sırtımda çanta, elimde kemer koşturmaya başladım.J Uçağa son anda giriş yaptım. 10 dakika sonra uçak kalktı. Seyahatimin henüz  ilk dakikalarına heyecanlı bir giriş yapmıştım. 🙂

Sol tarafımda oturan adam, (adını soramadım) Urfalı idi. Bir yandan muhabbet ederken bir yandan da Turkish DO&CO’nun hazırladığı sandviçimi yedim. 🙂 Nerelere, nasıl gideceğim hakkında yanımdaki adam çok yardımcı oldu. Elimde Urfa hakkında yaklaşık 30 sayfalık bir döküman bulunuyordu. Baştan sona doğaçlama bir gezi olacağı için gideceğim yerleri belli bir sıraya dizdim. 🙂  Saat 09:00’da Urfa havalimanına vardık. HAVAŞ ile havaalanından otogara gittim. Biraz bekledikten sonra 10:10 arabası ile Harran’a gittim. Şoförümüz Arap idi. Ön tarafta oturan yaşlı bir amca ile aralarındaki şu konuşmaya kulak misafiri oldum. Yaşlı adam, “Türkiye’nin birçok yerini gezdim ama Urfa halkı kadar cana yakın kimse görmedim” dedi. Arap şoför, şöyle cevap verdi… “Amcacığım, biz iyi davranış göstermeliyiz. Çünkü bir yanlış yaparsak, babamıza derler ki, ‘nasıl evlat yetiştirdin böyle.'” Gerçi, şoförümüz baba ve annesini küçük yaşta kaybetmiş ama hassasiyeti beni oldukça etkiledi. Yolda giderken her yere uğrayıp yolcu toplanması takdire şayandı. 🙂

Urfa insanı çok samimi idi. Şöyle bir örnek vererek tespitimi ispat edeyim(!). Harran’a giderken arka sırada 50’li yaşlarda bir bayan ile kızı olduğunu düşündüğüm 20’li yaşlarda iki kişi oturuyordu. Yaşlı olan bayan telefonda biri ile konuşuyordu ama yüksek sesle, bağırarak. 🙂 Bir süre sonra telefonu kapadı. Ama kızgınlığı geçmemiş olacak ki, yüksek hacimde konuşmaya devam etti. Acayip rahatsız oldum ama misafir olduğum için (!) bir şey demedim. Arapça konuştuğu için dediklerinden bir şey anlamıyordum ama iyi sözler söylemediğine eminim.:)Sonra şöyle bir düşündüm. Bu insan, etrafta kim olursa olsun, düşüncelerini içinde saklamıyordu. İçi-dışı bir şahsiyet örneği gösteriyordu. Seyahat sonrası genel değerlendirme yaptığımda aslında bu örnek kadın, yöre insanını temsil ediyordu. Bir ara şoför, kadını teselli etmeye çalıştıysa da başarılı olamadı.

Otogar-Harran arasındaki mesafe 48 km idi. Her yere uğrama ve insanlara selam vermek için şoförün araçtan inmesi beni sinir etti ama yapacak bir şey yoktu. Burada işler demek ki böyle yürüyormuş. 🙂 1 saat sonra Harran’a vardık. Bakkaldan su aldım… 25 kuruş. Harran Şehir surlarından içeri girerek maceraya atıldım. Tarihi kapıdan içeri girer girmez iki bisikletli, küçük  kız “Ağbey, nereye gidecen” dediler. Yolu tarif ettiler, ayrıldılar. Ulu Camii ve ilk üniversitenin bulunduğu yeri gezdim öncelikle. Şuan sadece kalıntılar var. O sırada Urfa’da öğretmenlik yaptıklarını düşündüğüm bir grupla karşılaştım. Fotoğrafımı çektiler, yapıların tarihi ile ilgili bilgi verdiler. Yola devam ettim. Geleneksel, tarihi Urfa evlerini gezdim, fotoğraflarını çektim. Müze olarak sergilenen “Harran Evi”ni ziyaret ettim. Yörenin geleneklerine göre tasarlanmış bir ev, müze olarak yerli-yabancı turistlere sergileniyor. Ara sokaklardan yürümeye devam ettim. Küçük çocuklar hemen etrafımı sardılar. Daha sonra da sürekli işiteceğim sözü duydum: “Amca, 1 lira.” Halkın durumu, pek içi açıcı değil. Günümüzün 50 yıl gerisinde yaşıyorlar desek, haksızlık etmiş olmam sanırım. Sonra Harran kalesi ve çevresini gezdim. Dışarı çıktım ki ufak veletler etrafımı tekrardan sardı, para istiyorlardı. Bir tanesine vermiştim daha önce, peşine bir sürü çocuğu takıp gelmişti. Baktım, bu işin sonu yok, hızlı adımlar ile yoluma devam ettim.Tel örgü ile çevrilmiş olan höyük alanını dolaştım. Yapılan kazılar ile yeni tarihi kalıntılar ortaya çıkıyormuş.Sonra, Harran’ın merkezine doğru yola koyuldum. Geri dönüşte, bana yol tarifi yapan Melek ve yanındaki ile karşılaştım tekrardan. Daha doğrusu beni görünce hemen bisikletleri ile önümü kestiler. “Ağbey, gezebildin mi? dedi Melek. Konuşma tarzı ve samimiyeti çok hoşuma gitti, fotoğraflarını çektim ve haraç vererek yoluma devam ettim. 🙂 Yürüyerek El-Harrani Hazretlerinin türbesine gittim. Türbenin giriş kısmında “Edeple gelen, lütufla döner” yazıyordu. Manevi ortamda bu sözden etkilenmemek mümkün değil. Hazretin ruhuna fatiha okuduktan sona yürüyerek İmam Bakır’a doğru yola koyuldum. Yolun uzunluğunun 3 km olduğunu söylediler bana.Ben de güzel bir deneyim olur düşüncesiyle, yürüyerek gitmeyi tercih ettim. Yolda 15 kişiden oluşan ufak bir velet ordusu (!) etrafımı sardı. Fotolarını çekerek peşimi bırakmalarını sağladım. 🙂 3 km demişlerdi ama yol taşlık olduğundan 1 km gitmiştim ki ben de yorgunluk belirtileri baş göstermişti. Arabaya binmediğime pişman oldum. Tüm bunları düşünürken motor kullanan 50’li yaşlarda bir amca yanımda durdu. Arkasındaki boş yeri göstererek “buyur yeğen” dedi. Bir an kendimi Ezel zannettim. 🙂 Tıngır, mıngır yola koyulduk. Türbeye yakın bir yerde bıraktı beni ve kendi yoluna devam etti. Doğru düzgün teşekkür bile edememiştim kendisine. Bu tür davranışlar, buranın normali idi. En az 20 dakika kazanmıştım Hızlıca türbeye girdim.Ruhuna fatiha okudum Bakır Hazretleri’nin. 15 velet etrafımı sardı, atlattım onları da. 🙂 Bir soru sormaya gör, seni takip ediyorlar gideceğin yere kadar. Sonra geriye dönmek için bir araca el ettim. J Durdu bir Reno Toros. J Hızlıca arka tarafa binerken, nasıl olduğunu hala anlamadığım bir biçimde, camı açıp kapamaya yarayan kolun topuz şeklindeki başlığına dizip çarptı ve topuz kırıldı. Hemen durumu açıklayarak şoförden helallik istedim. “Canın sağolsun, ne önemi var” dedi… Peygamberler şehri Urfa’da yaşayan insanlara peygambervari davranışlar sirayet etmiş. Canım Anadolu insanım benim. 🙂 Harran’a girerken su aldığım bakkaldan su aldım tekrardan ve adam ile vedalaşıp yoluma devam ettim. Urfa merkezine gitmek için dolmuşa bindim. Bir yandan dinlenirken, bir yandan yazıyorum, bir yandan da fotoğraf çekiyorum. J Yolda giderken sapa bir yere girdik. Dış tarafı pislik (!) içinde olan bir bidondan benzin aktarıldı araca. Tülbent de koyuldu benzin deposunun üstüne 🙂 Kaçak petrol aldığımız anın fotoğrafını aldım hemen 🙂 Şoför 50 TL verdi ama karşı taraftaki adam kızarak az verdiğini söyledi. Şoför, eliyle adamın kafasını okşayıp “o kadar yeter” dedi. Adam diretti ama sonra vazgeçti. Yüzünü somurttu. Tedarikçini hiçbir zaman üzmeyeceksin. J Şoför kısa günün kârı şeklinde olaya bakıyordu. Neyse, bu konu yönetim alanına giriyor, bilahare melihtorlak.com‘da bu duruma değiniriz. Devam edelim anlatmaya.

Urfa merkezde indim. Tekrardan dolmuşa bindim ve Şanlıurfa müzesine gittim.İçinde arkeolojik ve etnografik eserler vardı.10 dakika da gezdim hızlıca. Ardından Cevahir Konak’a gittim. İç tarafı yörenin geleneğinde uygun olarak tasarlanmıştı. Kaleye çıkmak istiyordum ve saat 16:00 olduğu için burada sadece fındık lahmacun yiyebildim. 🙂Ardından Urfa Kalesi’ne çıktım. En tepeye ulaştığımda görünen manzara müthişti. Fotoğraf çektim bol bol. 🙂 İnerken tünel kısmından aşağıya indim. Güzel bir deneyim oldu. Hızlıca balıklı gölün yanından geçerek Eyüp Peygamber’in sabır makamına doğru yola koyuldum. Hava kararmaya başlamıştı. 7 yıl çile çektiği mağaraya vardım. İnsanoğlu için tam ibret alınacak bir yer. 7 yıl sabetmiş Eyüp Peygamber… Hastalığın geçmesi için. 7 yılın sonunda Hz. Allah, Eyüp peygambere gönderdiği şifalı bir su ile vücudunu yıkamasını buyurmuş ve bu şekilde eski sağlığına kavuşmuş Eyüp Peygamber. Sıkıntıların çekildiği mağara içine insanlar bilinçsizce para atıyorlar. Hurafe her yerde var maalesef… Orada iken, yaşlı bir amca ile nene de para attı. Neden attıklarını sorduğumda şu cevabı verdiler: “Buradaki görevliler alsın diye atıyoruz, oğul” dediler J Okuyup, üfleyip para atılıyor. İbret almak varken birçoğunun yaptığı bozuk para atmaktan ileri gitmiyor maalesef. Sonra tekrardan merkeze gittim. Belediye Binası önünde yöresel kıyafetler giymiş bir grup türküler eşliğinde gösteri yapıyordu. İzlemeye koyuldum. Ardından Güven Hotel’e yerleştim. Temiz ve sade bir yer ayrıca tam merkezde yer aldığından bana cazip geldi. Otele eşyalarımı bıraktıktan sonra Gülizar Konuk Evi’nde yapılan sıra gecesine katıldım. İlk kez katılıyordum sıra gecesine. Türkiye’nin çeşitli illerinden gelenler vardı. Vardığımda saat 20:20 idi. 20 dakika olmuştu başlayalı henüz. Bayağı keyif aldım. En ön tarafta tek kişilik bir yere kuruldum. 🙂Yaklaşık 3,5 saat sürdü. 8 kişiden oluşan bir grup birçok yöreden türkü söyledi. Bu sırada garsonlar sürekli servis yaptı. Önce mercimek çorbası geldi ardından salata + karışık kebap + ayran… 21:00’de birinci ara verildi. 15 dakikalık moladan sonra tekrar sahne aldı grup. Bu sefer 1 kişi daha eklendi… O bir, çiğ köfte ustası idi. 🙂Gözümüzün önünde başladı yoğurmaya çiğköfteyi.  (Aklıma gelmişken ifade edeyim. Kırsal kesimde yaşayan halk çok ilkel şartlarda yaşıyor. Elde çamaşır yıkama vs. Merkez ise deyim yerindeyse burjuva takılıyor. :)) Sıra gecesindeki davulcu geceye renk kattı. 🙂 Yaptığı ara çıkışlar ile coşturdu milleti. Şuna bir kez daha şahit oldum ki halkın arasına karışmak lazım. Hele ki hedef kitleniz halk ise… Politikacılara duyurulur. Aynı havayı solumadan insanların ne düşündüklerini anlamak pek mümkün değil.

Maymun gibi yürüyen bir çocuk gördüm gecede. Fotoğrafını çekemedim maalesef. Eminim, Darwin görseydi bu görüntüyü, çok hoşuna giderdi. J Ekip lideri, son saat aldı mikrofonu eline ve konuklardan istek parça aldı. Takdir ettim lideri. Kendi hazırladıkları türkü parçalarını bir kenara bırakıp, dinleyicilerin arzu ettikleri türküleri söylemeye başladılar. İnteraktif diyaloga geçtiler. Teknoloji diliyle söylersek Web 1.0’dan Web 2.0’a geçiş yaptılar. 🙂 İnteraktiflik, olaya değişik boyut kattı hemen. Öyleki 1 tane eleman (!) dayanamadı, aldı mikrofonu eline, başladı türkü ve şiir söylemeye. 🙂 İnteraktiflik, beraberinde eğlence ve ağızdan ağıza pazarlamayı (WOMM) getiriyor. Bir yandan eğlencenin içine doğrudan dinleyicileri katarken bir yandan da burada sizlere anlattığım gibi, dinleyicilerin arkadaşlarına anlatacağı bir hikaye ortaya çıkmış oluyor. Gecenin sonunda ekip lideri Fatih kardeş ile beraber bir fotoğraf çektirdim. Saat 24:00’e geliyordu. Balıklı gölün yolunu tuttum. Önce İbrahim peygamberin doğduğu yere gittim. Kapılar kapalı idi. Sonra balıklı göle gittim.Gecenin karanlığında fotoğraflar çektim. Urfa’nın gece görüntüsü bir başkaydı. Bu arada dediklerine göre, göldeki balıklar sazan imiş.  Ne kadar doğru, bilmiyorum. Balıklı gölün karşısında yer alan Şeyh Ali Dede türbesini ve Hacı Abdurrahman Buluntu Hoca’nın kabirlerini ziyaret ettim. Rızvaniye Camii’nin fotoğrafını aldım. Halilürrahman Camini de gördüm dışarıdan. Hepsi kapalı idi. 4 kişilik bir grup sohbet ederek bana doğru geldiler. Bir tanesine fotoğrafımı çekmesini rica ettim. Sonra diyalog başladı aramızda. Beraber gezip sohbet ettik. Yollarının üzeri olduğunu söyleyerek araba ile beni otele bırakabileceklerini söylediler.

Yukarıda ifade ettiğim diğer davranışları da alt alta eklediğinizde, bu insanlar neden bu kadar yardımsever, acaba bu işin altında bir çapanoğlu mu var? diye düşünüyor insan. İnsanların bu tür davranışlarının altında herhangi bir menfaat beklentisi yok aslında. İstanbul’da yaşayan bizlerin içi fesat ile dolmuş maalesef. En ufak bir karşılıksız yardımın bile bizlere işin altında kötü niyetler olabileceğini ifade ediyor.

Sonraki 2 günde yaşadıklarımı diğer 2 yazıda anlatacağım…

3 Yorum

  1. Öncelikle merhaba. Yazinizi begendigimi belirtmeden once soylemeliyimki gecen gun websitenizde okudugum bir yaziyi begendigimi soylemek adina biraz uzunca emek vererek bir yazi yazmistim, fakat onaylamamassniz.Uzuldum acikcasi dilerim bunu onaylarsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir