“Taksimetreyi açmıyoruz, doğrudan 15 TL alıyoruz”

Antalya gezisinin 3. yazısı… İlk iki yazıya (1. ve 2.) ulaşabilirsiniz. Saat 05:50’de kalktık. Hazırlıklarımızı tamamladık. 06:45’de yola çıktık. Nur pastanesinde kahvaltı yaptık. Ardından Belek’te bulunan Aspendos’a gittik. Vardığımızda saat 08:00 idi. Henüz açılmamıştı kapılar… 30 dakika sonra içeri girebildik. Tiyatro alanı, su kemeri, çarşı, kilise kalıntılarını gördük. Yaklaşık 1 saat vakit geçirdik. Dışarıda savaş kostümünü giymiş bir elaman, turistler ile para karşılığı fotoğraf çektiriyordu.Turist kafileleri yeni yeni gelmeye başlamışken biz oradan ayrıldık. 🙁 1 saat sonra Side’ye vardık. Sayfiye yeri olarak tasarlanmış merkezi dolaştık. Uzun uğraşlardan sonra bir tane internet cafe bulabildim. Dijital makinamdaki 512 ve 32 MB’lık hafıza kartları domuştu. Bu resim ve videoları USB’ye aktardım. Özkaynak firmasından İstanbul’a dönüş için 20:00 arabasına bilet aldım. Sonra sahile indik ve Apollo tapınağının ayakta kalan sütunlarını yakından gördük.15 dakika dinlendikten sonra antik tiyatro ve diğer kalıntılar ı görmek çin müzeye girdik. Ardından Manavgat Şelalesine doğru yola koyulduk.  Şelale akıyor abi 🙂 Manavgat ilçesinin merkezinden geçip Alanya’ya doğru yol aldık. Merkezde bulunan Alanyum AVM’ye girdik. Dana etinden yapılan cağ kebabı yedik. Doldurduk mideyi. 🙂 Vakit kaybetmeden Dim çayına doğru yol aldık. Çay’ın tepesinde kurulu olan Pınarbaşı’nda demlik çay eşliğinde su şırıltısını dinleyip sohbet ettik. Doğal güzelliğin yanısıra sonradan yapılan kubbe şeklindeki küçük mekanlar mekana ayrı bir güzellik katmış. Anladık ki burada en az 1-2 gün kalmak gerek. 🙂3 günlük yorgunluğumuzu attık, iyi geldi. Alanya otogara dönüş yolculuğumuz başladı. Bahadır ile otogarda vedalaştık. Özkaynaktan fiziki olarak biletimi aldım. Adem ile birlikte giyim çantalarımızı bıraktık. Sonra taksiye binerek I. Alaeddim Keykubat’ın yaptırdığı Kızılkule’ye çıktık. Müze kartımızla giriş yaptık. Kaleyi hızlıca dolaştık. Manzara 10 numaraydı. Sonra aşağıya inip, merkeze doğru yürüdük. Çevreyi ve insanları detaylı gözlemleme fırsatım oldu. Alanya kalesine çıkan durakta otobüs bekledik. Sonra fark ettik ki 20 dakika var otobüsün gelmesine. Hemen 2 dakikalık yürüme mesafesinde bulunan Damlataş Mağarasına gittik. Giriş 4,5 TL. Herkes kafasına göre tutturmuş bir fiyat. 🙂 Mağaranın havası biraz boğuktu. Nem yüksek, nefes almak zor… Astım hastalarına iyi geliyormuş burası. Sarkıtların bol olduğu küçük ama güzel bir yer. Girişin alt kısmına merdiven ile iniş var. Hızla oraya indik. Nefes almak zorlaştı. Birkaç poz karesi alıp hızla otobüs durağına koşturduk. Saat 18.15’de durakta idik şanslıymışız ki otobüs 5 dakika rötar yapmıştı. 18:20’de otobüse bindik. Tepeye doğru çıkarken yolun bir tarafında şeridi çekmişler. 4 saatlik bir yol çalışması varmış. İndik otobüsten hızlıca, taşlık yollardan kaleye doğru tırmanmaya başladık. Azmimiz sonucu 18:45’de kaleye vardık. Kale çok büyüktü. “İç Kale” olarak ifade edilen bölge en üstteydi. Oraya vardık. Tüm Alanya ayaklarımızın altıdaydı. Çektiğimiz sıkıntılara değdi. 🙂 Selçuklu, bölgeyi korumak ve denizden korsanlara geçit vermemek için kaleyi bugünkü haline getirmiş (öncesinde burası Roma’ya aitmiş). Manzarayı seyredip saat 19:10 gibi kale gezisini bitirdik. Hızlıca geldiğimiz taşlık yoldan aşağıya doğru yol aldık. Ayaklarımız epeyi yorulmuştu. Bu kadar süre içerisinde bunları yapmak çılgınca bir işti. Bunu başardık 🙂 19:25’de taksiye bindik. Şoför, Türk olduğumuz için bizi otogara götürmek istemedi. Muhtemelen yabancı turistlere keyfine göre fiyat belirliyordu. Bu durumu bildikleri için turistler de manzaranın keyfini çıkara çıkara yürüyerek aşağıya iniyorlardı. Neyse arkadaki taksiye bindik. Şoför, “Taksimetreyi açmıyoruz, doğrudan 15 TL alıyoruz” dedi. Güya taksimetre açınca 16,5 TL oluyormuş, kıyak yapıp bizden 15 TL aldı… Sağol be 🙂 Başka seçeneğimiz olmadığı için mecburen ücreti ödedik. Otogara geldiğimizde saat 19:35 idi. Son hazırlıklarımı yapıp saat 20:00’de yola çıktım. 26 Eylül Cumartesi günü saat 11’de evdeydim.

3 günlük Antalya gezimiz tek kelime ile “muhteşem” idi. Gitmeyenlerin kesinlikle gitmelerini tavsiye ederim. Tarihi astmosfer, doğal güzellikler, deniz, kum, güneş vs… İstediğiniz her şey bir arada bulunuyor.

Kısa sürede Antalya’nın birçok yerini görme fırsatım oldu. Yıllardır orada yaşayıp da 3 gün içinde gittiğim yerleri göremeyen birçok Antalyalı var. 🙂 Antalya ile ilgili gezi yazısı burada nihayete eriyor. En yakın zamanda bir başka gezi yazısı ile görüşmek dileğiyle…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir